Entelektüel yayıncılıkta yeni bir açılım.

Sanat ödül değil ceza

Sanat ödül değil ceza

Kütahyalı merhum yönetmen Ahmet Uluçay’ın yazdığı iki senaryo kitaplaştırıldı. Bunlardan biri, yönetmenin rahatsızlığı nedeniyle çekimlerini tamamlayamadığı Bozkır’da Deniz Kabuğu filminin senaryosu.


Sanat ödül değil ceza

“Sinemayı Edison ile Lumiere kardeşler bulmasaydı mutlaka bu köyde İsmail’le biz bulurduk” diyen o güzel yönetmeni hatırlıyorsunuz değil mi? Taşrada sanat için azami çabayı gösteren, çektiği Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmiyle sayısız ödül alan Kütahyalı merhum yönetmen Ahmet Uluçay’ın şimdilerde Küre Yayınları tarafından basılan iki yeni kitabı gündemde. Her iki eseri yayına hazırlayan da Ayşe Pay. Küller ve Kemikler (Yaydırıbya Öyküleri) Uluçay’ın Bozkır’da Deniz Kabuğu filminin senaryosunu yazma sürecini içeriyor. Yönetmenin filmlerinin alt metinleriyle birlikte detaylı anlatımı gibi de değerlendirilebilecek öykünün sonu kayıp. Uluçay’ın 2007’de çekimlerine başladığı fakat sağlık sorunları nedeniyle sürdüremediği filmin öyküsü, yoksul bir Anadolu köyünde geçiyor. Hayatın masal gibi yaşandığı hikayede viranhaneler, metruk evler, değirmenler, gölgeler, yalnız ağaçlar, koyunlar, körler, sakatlar ve tüm bunların ortasında bir sevdalı Yakup var. Küller ve Kemikler, yarım kalan filmi merak edenler ve edebiyatseverler için keşfedilmeyi bekleyen değerli bir çalışma.

Söylemeden olmaz; kitap, tıpkı ilk filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’taki gibi yoğun otobiyografik öğeler barındırıyor. Öyle ki bu durum, kitabın kapağına bile yansımış. Uluçay’ın zihninde senaryoyu yazarken Küller ve Kemikler’in afiş ya da kapak tasarımı hakkında da bir resim varmış. Kapak, sağlığında yakınlarına betimlediği bu resimden hareketle Ebuzer Caner tarafından tasarlanmış, çok da güzel olmuş.

Ecinni üstüne uğramış 

Ayşe Pay bu çalışmayı hazırlarken ellerinde iki metin olduğunu söylüyor: “Biri Uluçay’ın bilgisayarıdaki Word dosyası, diğeri de yine Uluçay’ın aldığı bir metin çıktısı. Barındırdığı düzeltmeler ve eklemelerle -Ahmet Uluçay’ın oğlu- İdris Uluçay’ın elden ilettiği çıktı, öykünün en son hali olduğundan ana metin kabul edildi.” 

Bu kadar anlattıktan sonra kitaptan tadımlık parçalar paylaşalım: Bir gün dayanamadım, sordum anama. Anam anlayamadı. Boş gözlerle baktı yüzüme. “Ne otu oğlum?” dedi. “Ne heykeli?” biraz açıklama yapma gereği duydum, belki hatırlar diye. “Hani...” dedim, “Azize ile ben küçük çocuklardık, teyzelerim vardı, sen vardın, ben yorulmuştum, ağlamıştım, Uzun Aliye omzuna bindirmişti ya beni? Anamın kafası iyice karıştı. Biraz daha açıklama yapma gereği duydum. “Hani yerelması gibi kökleri vardı, köklerden küçük küçük insanlar çıkıyordu, maymun gibi şeyler? Anamın kafası temelli karıştı. Saçmaladığımı söyledi bana. Bu benim zaten eski huyummuş. “Sakın ecinni üstüne uğramış olmasın?” dedi büyük teyzem. “Cinler seni götürüp gözüne bir şeyler göstermişlerdir belki de. Anam yıllar önce bıraktığı yerden alıp benden şikayete başladı. ‘Hiç söz dinlemezdi bu çocukluğunda da” dedi. “Neler çektim ben bundan, neler... Nerede sıkışsa, oraya dikilir işerdi. Yapma oğlum, etme oğlum desem de dinlemezdi... Küllerin, kemiklerin üstüne işedi belki de...”

Yakup kahkahalar atıyor.

-İşte sanat bu, diye haykırıyor çığlığa benzer bir sesle.

-Neymiş sanat?

-Küller ve kemiklerin üstüne işemek. Ne güzel yorumlamış annen. Sanat, ödül değil ceza. İşte böyle işediğin yere dikkat etmezsen, gözüne bir şeyler gösterirler, sen de film çekeceğim diye kendini yerden yere vurur durursun.

Alaeddin misali

Büyük oranda Uluçay’ın özyaşamöyküsü sayabileceğimiz bir diğer kitap, filmiyle aynı ismi taşıyor: Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak. Kitap, küçük bir taşra kasabasında hayaller peşindeki, sinema tutkunu iki çocuğun masum ve hüzünlü hikayesini anlatıyor. Senaryonun esas alındığı metinde küçük değişiklikler yapılmış. Onun sinema yolculuğunu ‘imkansızlığın içinde imkanın keşfi’ olarak tanımlayan Ayşe Pay, onun  berraklaşan dünyasını şu sözlerle ifade ediyor: “Referanslarını hep kendine veren Uluçay’ın filmlerinde hiçbir zaman binilmeyen -umudu, özlemi, uzakları çağrıştıran- o tren aslında Uluçay’ın kendine yolculuğunun imgesi şeklinde okunabilir. Uluçay, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’la seyircisini/okuyucusunu, Alaeddin misali lambasını/kamerasını sırlayarak çıktığı büyülü bir yolculuğa, “bildiğim her şeyi unutarak sinema yapıyorum” düsturuyla yüklerinden arındırıp berraklaştırdığı kendi dünyasına davet etmekte.”

Rayların üzerinde para ezerdik

“Bizim köyümüzün kuzeyinden de bir demiryolu geçerdi Yakup, diyorum. Biz bütün çocuklar trenleri çok severdik. Köyden neredeyse iki kilometre kadar yürüyüp demiryoluna gelirdik boş vakit bulduğumuzda. Bozuk paralar koyardık rayların üzerine. 5 kuruşlar ezilince 25 kuruş kadar büyürdü. Köyde gözleri az gören yaşlı bir bakkal vardı. Gidip onu kandırırdık. Ezilmiş 5 kuruşu alır, 25 kuruşluk şeker verirdi bize. Sonraları farkına vardı. Parayı gözüne iyice yaklaştırıp evirip çevirmeye başladı. “Sizi gidi ayının doğurdukları!” diye kovalamaya başladı bizi.” (Küller ve Kemikler)

Hale Kaplan Öz

Kaynak : http://haber.star.com.tr/pazar/sanat-odul-degil-ceza/haber-1072695